The Killing’den
sonra izlediğim en süper dizi
hatta
ondan bir adım daha önde de diyebilirim.
Öyle doğal
ve içten bir anlatımı var ki hiç bitmesin istiyorsunuz, ama sezon sonu gelip
çatınca da yapacak bir şey yok, bir dostu kaybetmenin hüznü içinize çörekleniveriyor.
Özellikle
ikinci sezonda daha belirgin olmakla birlikte bir polisiye diziden daha çok
sosyolojik bir eleştiri daha belirgin diyebilirim. Tabi bu nasıl baktığınıza
bağlı da! Kapitalist sistemin sömürgeleştirdiği yoksul ülkelerden başlayan tur,
doğanın katledilmesine ve hayvanların eziyetine, oradan çocuklar arasındaki
bozuk ilişkiden, anne-baba- çocuk ilişkisizliğine, cinsel sapmalardan,
sokaktaki kimsesizlere, yardım esirgeyen devletten, eşler arasındaki
sadakatsizliğe uzanan bir çerçevede inanılmaz bir ironi bombardımanına
uğruyorsunuz resmen.
Tabi
bunların dışında Asperger sendromu olan İsveçli kadın dedektif Saga ve
neredeyse bunun tam zıddı Danimarkalı erkek dedektif Martin, inanılmaz bir
kompozisyon oluşturuyorlar.
Konuya
girmiyorum. Merak edenler biraz araştırıp okuyabilirler ama benden tavsiye
kaçırmayın dostlar..