Hepimiz hayatta seçimler yaparız, zor olan onlarla
yaşamaktır.
Üç farklı zaman
tabakasından oluşan filmde; birinci katmanda Clay Hammonds'un bir salonda
konuklara yeni yazdığı kitabı ve orada tanıştığı bayanla aralarında geçen
diyaloglara tanık oluruz, ikinci katmanda romanın içeriği ki esas oğlanın
yazarlık hayali ve bu uğurda çalmak zorunda kaldığı roman sebebiyle başına
gelenler, üçüncü katmanda ise esas oğlanın çaldığı yazarın romanının hikayesine
şahit oluruz.
Filmi izleyip bitirdiğinizde ee ne olmuş diyebilirsiniz ki
burada devreye sonun bırakılan muğlaklığından bir türlü çıkamayışınız ki
tahminimce izleyen her izleyici aynı duyguyu yaşayacaktır. Sonun vuruculuğu
öyle basit ve aynı zamanda o kadar etkili ki filminde lezzeti tam işte orada
daha iyi hissediliyor.
Birinci katmanda, ünlü romancı Clay Hammons’un kendi
kitabının galasındaki okumayı görüyoruz. Onun sesiyle de aynı zamanda ikinci
katmandaki hikayeye ki bu yazdığı roman oluyor, onu takip ediyoruz.
hayaline odaklanıyoruz. Yazdığı kitabı ne kadar yayınevine göndermişse
de bir türlü istediği sonucu elde edemez ve artık hem o hem de sevgilisi
yorulmaya başlamıştır. Daha sonra Jansen babasından borç alıp evlenir ve balayına
Paris’e giderler. Eşi Jansen’e bir antikacıdan eski bir çanta beğenip hediye
alır. Şiddetli bir restaurant kavgasından sonra, düğüm burasıdır, barışırlar(!)
ve Jansen çantasının içinde bulduğu eski bir roman taslağını bilgisayarına
kaydeder, eşi yanlışlıkla okur ve ona ait olduğunu sanarak yayımlatması
noktasında baskı yapar. Bir şekilde roman taslağını okuyan yayıncı çok beğenir
ve yayımlar. Daha sonra ikinci kitabı basılır ve ödüller gelmeye başlar. Bu
arada sahneye yaşlı bir adam ki romanın sahibi girer ve Jansen’e romanın
gerçeğini anlatmaya başlar. Üçüncü katmanda, yaşlı adam gençliğinde ki 1945 yılları 2. Dünya
Savaşı’nda Paris’te başından geçenleri anlatmaya başlar. Bir kafede tanıştığı
garson kızla evlenmiş, çocuğu olmuş, mutlu mesut devam ederken çocuğu
hastalanmış, ölmüş ve ardından da eşi evi terk etmiştir. O hep yazar olmanın
peşindedir ki bu yaşadıklarının ardından oturur ve uyumadan romanını yazar ve
bitirip eşine götürür. Eşi çok beğenmiştir ve trenle eve gelirken romanı trende
unutur. Deliye dönen adam bir daha kelimelere yaklaşmayacağına yemin ederek
eşini Paris’te bırakarak Amerika’ya döner. İşe gittiği bir gün trende eski
eşini kocası ve çocuğuyla görecek ta ki romanının yayımlanmasıyla yaşadıkları
dayanılmaz bir hal alınca gelip Rory Jansen’i bulacaktır.
Birinci katmanda Clay’ın genç bir bayanla sohbeti, Clay’ın
dairesinde devam eder. Genç kız zorla da olsa Clay’a anlattırır ki sonu
beklediği gibi bulmayınca Clay’la atışırlar. Belki daha vurucu belki de
beklediği daha farklı bir sondur ki gerçekte burada çıkar muğlaklık da.
Clay’ın anlattığı sadece bir hayal ürünüdür.
Clay’ın anlattığı Rory Jansen aslında kendisidir.
-Restaurantta
eşiyle kavga ettikten sonra eşinden ayrılmış ve bu duruma gelmiştir.(yüzüğe
gönderme)
-Restauranttan sonra ünlü olmuş ama daha sonra
eşinden ayrılmıştır.(yüzüğe gönderme)
Clay’ın anlattığı yaşlı adam aslında kendisidir.
-Amerika’ya
geldikten sonra yazıyı hiç bırakmamıştır.
-Çocuğu öldükten
sonra Paris’te karısıyla kavga ettikten sonra Paris’i terk eder ve kendini
yazıya verir, o ana kadar da bu hikayeyi yazmaz.