kuşevi'nin efendisi - ibrahim yıldırım





                Kuşevinin Efendisi, bir tutunamayanlar romanı olmakla birlikte içerik olarak ne yazık ki oldukça uzağında kalmış bir tür olarak karşımızda duruyor. Başlangıç, okurda bir beklenti oluşturma açısından iyi başlarken, devamı o kadar iyi kotarılamadığından kitabı bitirene kadar sizi yiyip bitirdiği gibi dimağınızda da bir şey bırakmıyor. Keşke bu kadar güzel bir başlangıcın, bu kadar kötü bir devamı olmasaymış.



               Yusuf Bünyamin, seksenli yıllarda bir gazete için intihar etmiş kişiler hakkında bir yazı dizisi hazırlayacaktır ama diziye başladıktan bir müddet sonra gazete intihar olgusunun gazete okurları için pek de sevimli kaçmayacağını düşünerek diziye son verir. Fakat Yusuf Bünyamin, araştırmaya başladığı diziye devam etmekte ısrarlıdır ki bu onun için pek de hoş olmayacak olaylara da gebe olacaktır. Özellikle bir isme takılır ki- Asaf Cemil- peşinden gittiği adam kendisi gibi onu da mutsuzluğuna sürükleyecektir.

                Yusuf Bünyanin, çabaları sonucunda Asaf Cemil'in hiç yayımlanmamış ve bir yayınevi deposunda çürümeye terk edilmiş "düş tutanaklarım" eserine ulaşmış ve bu metinle birlikte kaleme aldığı yazar hakkında derin bir incelemeye koyulmuştur. Buradan profesör Bedrettin Melek ve daha sonra gönlünü kaptıracağı Cemil'in sevgilisi Belkıs'la Cemil üzerinden metin incelemesine başlarlar.

                Asaf Cemil'in yazdığı metinlerde de kimi zaman kendi geçmişine atıfta bulunurken kimi zamanda değişik isimlerle geçmişini kapatmaya çalıştığı görülüyor. Çocukluğuna, annesine, babasına, babaannesine, Veyl adındaki Cin'e ve evlerinin karşısındaki türbeye bolca atıfta bulunan Asaf Cemil, kendisini mi yoksa kurguladığı bir hayatı mı yazıyor tam anlaşılamıyor. Anlaşılan bir şey var ki o da hem metinde ki hem de gerçek Asaf gerçekten acı çekiyor. İşte tam da bu yüzden intiharı size anormal gelmiyor ki aslında romanın sonunda intihar edip etmediğini bile tam anlayamıyorsunuz. Çünkü yanlışlıkla elini kestiği ve bakımını tam yaptırmadığı noktasında kafanızda kocaman bir soru işareti kalıyor.

                Kısaca özetlemek gerekirse, güzel düşünülmüş bir roman, biraz daha iyi kotarılsaymış, daha iyi yerlerde olabilirmiş ama yazarın anlatmak istediği bazı yerlerde o kadar muğlak ki bu bütünlüğü dağıttığı gibi anlaşılmayı da zorlaştırmış ve okuru kopuk bir metinle başbaşa bırakmış. Öyle ki "Kuşevinin Efendisi" ismi bile tam olarak bu metni karşılamıyorken, ismin bu metne verilmesi, roman bittiğinde sadece sizde anlamsız bir yüz ifadesi oluşturuyor ki daha isimden bile kaybeden bir roman için bu size oldukça gereksiz bir ayrıntı olarak bile gelmiyor.