new born

high tension filminden sonra bağımlılık yapabiliyor. 
yasal uyarı: psikopat eğilimler taşıyorsanız lütfen dinlemeyiniz!.

haute tension

Gerilim korku arası, darmadağın kişilik karmaşası ve bol kanlı bir Fransız yapımı : Haute Tension

la migliore offerta

       Ters köşeye yatıran senaryosu ve oyunculuğun muhteşem olduğu bir Guiseppe Tornatore filmi:                                                             La migliore offerta
     

time that angels hide

 
          Sesini sonuna kadar açabilirsiniz, 
korkmayın rahatsız etmez yüksek ses hiç bir şekilde, 
sanki koruyucu bir kılıfla sarılmış, 
suya damlatılmış bir mürekkep gibi 
yayıldıkça ve nüfuz ettikçe içinize
etkisi kayboluyor 
ama 
orada olduğunu hatırlatmaya devam ederek

sürekli başa sararak dinliyorum:
sürekli
sürekli
sürekli
takıntılı bir insan olmak ne kadar da zor bir şey arkadaş! 

abre los ojos/ vanilla sky

                           İki filmi de izlemek lazım, her ne kadar vanilla sky(2001), abre los ojes(1997) filmi yapımcılarından film haklarını alıp kendince tekrar çekse de iki film ortak bir şeyi anlatıyor, farklılığı çok fazla olsa da.
                           Genel olarak hangi filmin hangisine üstünlüğünde ortak bir karar oluşmamış. Herkesin kendince haklı sebepleri var beğendikleri film hakkında. Ama filmi ilk çeken Alejandro Amenabar’ın yirmi beş yaşında hem senaryoyu yazıp hem de filmi çekmesini düşünürsek ki diğer filmlerini saymıyorum, bir adım önde olduğunu söyleyebilirim.

exam

                                   Filmin iş yaşamı üzerinden iş mülakatları, büyük şirketler, insan kaynakları, kariyer gibi olgulara atıfla modern dünya eleştirisinden ziyade gizem, gerilim ve temposuyla son ana kadar sunduğu heyecanla vaktinizi güzel geçirtmeyi amaçlayan bir film sadece: exam

the imposter

             Özünde belgesel ama belgeselden daha ziyade suç, gizem, drama ve trajedi diyebiliriz.
 

the killing

          Dünyanın gelmiş geçmiş en gerçekçi suç-polisiye-draması desem fazla mı abartmış olurum.

ya el-medan


Sözlerin anlamını bilmeden günlerce dinledim. Merak boşuna kediyi öldürmüyor. Anlamını öğrenmeyi size bırakıyorum. Ama peygamberimizin o muazzam öğüdü bu zamanlarda aklımdan çıkmıyor: "Eğer siz, benim bildiklerimi bilseydiniz, mutlaka az güler, çok ağlardınız." Bilmediklerinizin kıymetini biliyor ve bunun için bile şükrettiğiniz oluyor mu? Bilmemenin lütfu...

İki ses nasıl da birbirini tamamlıyor!

Bayanın sesi kanayan yaraya bastırılmış bir sargı bezi sanki, önce acıtıyor dokunduğu her yeri ve sonra acınızın dineceğine dair sunduğu yumuşaklıkla sinir uçlarınız yavaş yavaş ölüyor. Bedeninizdeki son hissi de alıp götürürken size duyarsız bir boşluk bırakıyor.

Var mısınız,
Yaşıyor musunuz,
Hiç acı çektiniz mi,
Umutlarınız oldu mu sahici,
Beklentileriniz hiç bekledi mi,
...
 hepsi sadece bir soru işareti öncesi anlamsız yığınlık olarak sizin gibi suskunluğunuza katılıyor.

 ve şimdi şarkının naifliğine kendini bırakma zamanı:

'alak sûresi 6-7


                         Kur'an'ı açıp okuduğunuzda insanın elementer yapısından tutun da biyolojik, psikolojik, antropolojik ve sosyolojik özelliklerine atıfla beyinlere bir çivi çakar gibi onlarca ayetle karşılaşırsınız. İşte insanı darmaduman eden o ayetlerden bir tanesini izninizle paylaşmak istiyorum: boğazda bir düğüm hissi ve bolca konuşma hissi oluşturup üzerine bir kelime dahi konuşturtmayan bir ayeti...

                        "Hayır, hayır; insan kendi kendine yettiğini sandığında mutlaka azar."

entelektüel haller -2



Entelektüel hâllerden ikincisi ise 'önünde' olmaktır. Bu hâlin öncekinden farkı, daha yatay bir ilişkiyi ifâde etmesidir. Dolayısıyla, ilkine; yani 'yukarıda' olma hâline göre daha mâsum ve eşitlikçi görünebilir. Önde olmak, entelektüele 'yaratıcı' ilhamlar vermiştir. Her şeyden evvel, 'önde' olanlar, 'yukarıda' olanlara karşı bir iç hesaplaşmanın dayanaklarını elde eder. Seçkincilik reddedilmiş olur. Hâlbuki, yatay konumlanma seçkinciliği vesâyetçiliğe taşıyarak aşırılaştırır. Çünkü, câhil, yolsuz, yordamsız kitlelerin 'önünde' olmak, onlara 'öncü' olmanın da karinesini oluşturur.Literatürde seçkincilik ile hâlkçılık olarak tipleştirilen bu iki hâl, ilk nazarda çatışıyor gözükse de aslında kolayca birbirini ikâme eden, aralarındaki geçirgenliğin ve dönüşümün çok kolay olduğu hâllerdir. Öncülerin hâli aslında son derecede kırılgandır. Hayalkırıklığı, onları kolaylıkla seçkinci kılabilir. Nitekim entelektüel târih bunun sayısız örnekleriyle yüklüdür.

entelektüel haller-1

Kısa bir süre önce, bir TV kanalında, gazeteci yazar bir hanımefendi, Müslüman bir toplumda sorgulama yeteneğinin gelişmesini beklemenin nâfile olduğunu; çünkü İslâmiyet'in bireyi değil, cemaati hedef aldığını ifâde etti. Bu ifâde siyâsal bir tartışmayı doğurdu. Ben buna girecek değilim. Olayın beni ilgilendiren tarafı, entelektüel târih hakkında düşünmeyi kışkırtmasıdır. Doğrusu, bahse konu olan hanımefendinin ifâdesi bana, entelektüel târihin gidişâtı hakkında önemli bir ipucu olarak gözüktü.

incendies

                    Su dahil hiçbir maddeyle ne karışıma ne de tepkimeye girmiş saf bir trajedinin adı:
İncendies.



life is a loom

bir zamanlar deli gibi şarkı toplardım. dönem dönem deliliklerimdendi o da! şimdi yine dönem dönem yaptıklarım var ama o dönemdekiler gibi değil. yaşlanıyorum ve bütün hüzünleri unutup geçmişi özlüyorum. biliyorum dedim ya yaşlanıyorum ve belirtisini de yaşıyorum: özlemek. oysa psikanalistlere göredir mutsuz insanların geçmişte kalması, bense tam tersi mutlu oldukça geçmişe batıyorum. kalbim sağ tarafta olmadı anatomik olarak belki ama ruhumun nerede olduğu konusunda tam emin değilim. zaman zaman normal bir düzlemde seyretmediği noktasında derin şüphelere gark olmuyorum desem yalan olmaz sanırım.

divergent

    Bir seri kitap uyarlaması Türkçe adıyla: Uyumsuz! Ütopik, biraz bilim kurgu, biraz fantastik, biraz aşk ve macera karışımı... Eksiklerine rağmen izleten, kurgusuyla 1984, açlık oyunları ve equilibrium filmlerine göndermelerde bulunan ve o filmlerle benzerlikler içeren seyirlik bir film.