teselli...



Kendimi böyle teselli ediyorum.
Aradığı buydu işte.
Teselli edilmek.
İlk önce insanın kendisini mi teselli etmesi gerekiyordu?
Hayır:
Başkaları teselli ederken, onların tesellisine inanarak ancak, insan kendini teselli edecek gücü bulabiliyordu.

fatma k. barbarosoğlu

sana büyük sevinçler vereceğim


"Sana büyük acılar vereceğim,
çünkü senin büyük sevinçler yaşamanı istiyorum."

oruç aruoba

gelecekte bugün

                   Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen insanın muhatabı yılan tam 1000 yaşında.



                       Dostlarının büyük bir çoğunluğunu kaybeden yaşlı yılan kendisi gibi aynı kaderi paylaşan bir grup yılan arkadaşı tarafından yapılan doğum günüyle 1000 yaşını kutladı.

hayat...

                        Hayat çatlak bardaktaki kolaya benzer. İçsen cam kesebilir, içmesen gazı kaçabilir.



                                                               Bir ihtimal daha yok!

gözlerin...


“Çıkar şu güneş gözlüklerini” dedi adam.
 “Gözlerini ararken lafımı unutuyorum.”

bahadır cüneyt yalçın

iz bırakanlar unutulmaz


o çocuk var ya o sendin sanki ve deliydi
uyusaydı büyürdü belki, ve deliydi


ver, ver ateşe ver bizi
bir iz bırak burada
iz bırakanlar unutulmaz
ver, ver ateşe evimizi
bir iz bırak burada
iz bırakanlar unutulmaz

ygs

Soru:3) Bir mahallede olmazsa olmaz üç şey nedir?

a) Bakkal-kasap-manav
b) Gecekondu-çocuk-sinek ilacı arabası
c) Sis-gece-kömür
d) Çamur-toprak-asfalt
e) Araf

kendi olarak sana gelen



kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan-
o, işte...

oruç aruoba


elif

                                                Bütün harfler açıldığında ona dönüşür.


                 Derler ki elif ilk önce bir noktaydı, gözyaşları yanağından akıp da düşünce bu hale geldi.

12 imam

         Sanki dini konularda çok şey biliyormuşuz da bunu da bilirsek her şey halledilmiş olacak demeyin!
         Bu din büyüklerini sadece bazı mezhebe bağlı insanlar değil ehl i sünnete bağlı herkesin bilmesi gerekir. Tabi şu da bir gerçek, çıkıp sokakta birilerine sorsak, alacağımız cevap şu olurdu sanırım: çoğumuzun bu mübareklerden haberi bile yok.
         Nedense bizim genlerimiz geleneksel bir şekilde hep şu şekilde işlemiş. Birisinin aşırı şekilde sahiplendiği durumları, gözardı ederek, görmemeye, unutmaya, kendi haline bırakmaya özen göstermişiz.Oysa bir çok şeyde bu makul karşılanabilirken din konusunda kesinlikle müsamahayla bakılamaz.
         Zamanlarının büyük allameleri ve önemli şahsiyetleri unutulmamalı ve ehli beyt sevgisinden uzak tutulmamalıdır.
            Resulullah (sav) buyurdular ki: "Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin." İbnu Abbas

           

1- İmam Hz. Ali ibn-i Ebi Tâlib (r.a.)
2- İmam Hz. Hasan bin Ali (r.a.)
3- İmam Hz. Hüseyin bin Ali (r.a.)
4- İmam Zeynel Âbidin (r.a.)
5- İmam Muhammed Bâkır (r.a.)
6- İmam Câfer-i Sâdık (r.a.)
7- İmam Mûsâ el-Kâzım (r.a.)
8- İmam Ali Rıza (r.a.)
9- İmam Muhammed Cevad Takî (r.a.)
10- İmam Ali Nakî (r.a.)
11- İmam Hasan Askerî Zekî (r.a.)
12- İmam Muhammed Mehdî (r.a.)

tarihte bugün

          İlk defa bugün kabile meclisinde bir Aborjin anlatılanlara kendisini çok yabancı hissetti.



Olaya Aborjin kalmak deyimi, ilk defa bugün ortaya çıktı ve insanlar arasında hızla yayılarak yüzyıllarca kullanılacak bir forma dönüştü.

endüstriyel / futbol / kanatlandırır



              Ceza sahasının kenarından yapılan ortaya, kafa vurabilmek için hem takım arkadaşına çelme takan hem de karşı takımın defans oyuncusunun sırtına çıkan forvet, yükselip topa kafa vurduktan bir müddet sonra topla birlikte havada asılı kaldı. Kameralara an be an yansıyan görüntüler, çeşitli spor yazarlarınca farklı yorumlansa da ortak kanı; topun kale çizgisini geçmediğinden -ilk anda kalecinin kurtarma şansı olmasa da- topun gol değeri kazanamayacağı şeklinde oldu.

               Bütün kurtarma çalışmalarına rağmense henüz bir sonuç alınamadı –futbolcunun inanılmaz yükselişi hala devam ediyor. Alınan son bilgilere göre ağlayarak suçunu itiraf eden K.Ç. maçtan hemen önce bir kalibrelik enerji içeceği içtiğini ve çok pişman olduğunu söyledi.

gelecekte bugün

                        İlk defa bugün ayrılan iki aşıktan birinin kalbi yerine akciğeri paramparça oldu.


                    Akciğer şikayetleriyle doktora başvuran E.K'nin yapılan tahlilleri sonucu, E.K 'nin akciğerlerinin yer yer kırıldığı ve derin çatlaklarla parçalara ayrıldığı görüldü. Bilim dünyasında şok etkisi yaratan bu olayın devamının nasıl geleceği ise merakla bekleniyor.

huysuz beyin sendromu


sen gittiğinden beridir bu haldeyim,
yaşamak o kadar ağır geliyor ki,
utanmasam oturup ölebilirim,
elini kalbime sür ve tut ellerimi,
elimden tut yoksa düşeceğim rabbim!

çok zaman geçti ben bu derde düşeli
sovyetler devrildi, dolar yükseldi
nükleer başlıklıydı kurt taifesi
çapraz kurlarla göz kırptı petrol şeyhi
milyon dolarlık bebekse ötanazi
unuttu rahmeti ve de mağfireti

bağdat kafede oturan esmer bomba
kaç tabutla gömülecek yer altına
müritleri kanatlandıran karmaşa
redbull, superman,Atlantis ve usama
sen gidince sevgili, bozdu ahengi
vahye kalbini dönen kapital dünya

bilmiyorum belki de herşey bir hayal
ne mistik pandora var ne de avatar
içimize sinmiş bu dipsiz karanlık
huysuz beyin sendromu ve panik atak
azar azar susar, yarar umar zarar
anlamı yok neye yarar bu tekrarlar
anla! ölmekte gitmekte hayatın bir parçası
kul kurar, kader güler; hayat bir kumar.

yaşama geçiş sınavı

 Soru:2) Sobalı evde büyüyen çocuklar neden acımasızdır?
a) Kimse onlara acımamıştır

b) Acıma nedir bilmezler

c) Bolca karbon monoksit solumuşlardır

d) Soba üstündeki portakal kabuklarının kokusuna maruz kalmışlardır

e) Araf

sustuklarım-söylediklerim

seyir defteri


Yıldız Tarihi: 45 Uzay günü, 0891
Mürettebat: 1,000 xtlmet model Xordis ile 002 beniadem
Galaktik Pozisyon: Samanyolu Virgo SüperCluster
Standart Kozmik Coğrafya:
SFI: 99 SN: 99
H-Endex: 6
K-Enex: 2/6 nT
X-Ray: E3.2
Ptn Flx: 1.30e-01
Elc Fix: 1.02e+03
Aurora: 4/n=3.14
Mag (Bz): -2.6
Güneş Rüzgarı Hızı: 350,0 km/s
Şüpheli Cisim Adı: Apophis

Ortalama Orbit Hızı: 26.0086 km/s
Çap Boyut: 310,09 metre

Tahmini Işık yılı: 09 Eylül 2080

                    Artık korkuyorum yazmaktan... Duyuyor musun karamsarlık?

Yazmaktan yorulmak değil..
Sana yazacaklarımın bitmesi değil..
Sayfalarca yazabilirim yazmaktan korkmasam…
(alıntı)

bir dil bir hayvan iki dil iki hayvan

                                   Ne kadar uğraştıysam da olmadı.
                                   Öğrenedim bir türlü.
                                   Bazen ikinci dili bilmek, ana dilden daha önemli olabiliyor.

reklam

                                                   Nedir bu başlık ve neden reklam?


                           Hayatın içine o kadar sinmiş bir süreçtir ki farkında olmadan her gün maruz kaldığımız saldırılarla çoğu zaman fark edemediğimiz bir olgudur reklamlar. Bazen sinsice yaklaşır, bazen de o kadar küstahtır ki elini kolunu sallaya sallaya karşımızda caka satar. Kapitalizmin temel öğesi vazifesiyle doğmuş, vazgeçilmez bir enstrümandır. Çalar, çırpar, kandırır, sunar, satar, karıştırır, uyarır... Hal böyleyken, neden mi reklam? Hayat boşluk kaldırmaz, aynı zamanda reklam doldurur da. Boşluğun dayanılmaz olduğu dönemlerde seçme reklamlarla ara diyeceğim. Bütün aralar bir vaattir. Vaatlerse umut. Yeniden başlamak için bazen, bazen de kaldığın yerden daha iyi devam edebilmek için. Şimdi kısa bir ara ve reklamlardan sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz diyen bir programcı gibi "şimdi kısa bir reklam arası"

tarihte bugün

                   İlk defa bir adam celladına gülümseyerek gözlerini yumdu.



                  Gönül hazinesini har vurup harman savurduğu ve görevini kötüye kullandığı anlaşılan Adem İnsan çıkarıldığı mahkemede tiz zamanda başı vurulmaya hükmedildi. Rivayete göre de ölürken bile gülümsediği ve çevresindekiler tarafından da buna bir anlam verilemediği öğrenildi.

hiç düşündünüz mü



             Misyonunuzu ya da vizyonunuzu hiç düşündünüz mü? Ben düşünmedim ta ki bir şirketin duvarında alt alta sıralı ve düzgün bir şekilde görene kadar. Yani birbirimize çok yabancı sayılmayız. Rahat olun. Her ne kadar bazılarınız, ama iyi de şirketlere ait bir şey bu insana ait değil ki diyebilir, öyle mi acaba?
          Aralarındaki yedi farkı ve ne demek olduklarını bir çırpıda kim anlatmak ister? Elleri göreyim!
          Düşünün bakalım, sizin bu hayattaki vizyonunuz ve misyonunuz nedir?



yaşama geçiş sınavı

Soru:1) Aşağıdakilerden hangisi çaresizlik belirtir?
a) Elindeki silahı beynine nişan almışken -özne; sen- parmağının tetikte olması
b) Karşındakinin, beynine -özne; sen- nişan aldığı silahta tetiğe dokunuyor olması
c) Bir silahının olmaması
d) Bir nedeninin olmaması
e) Araf

kapıldım gidiyorum

herkesin bir yara izi vardır

Gidenler bizden hep bir parça götürürler,
O parçanın yerinde de derin izler kalır,
Herkesin bir yara izi vardır,
İnsanlardan gizlemeye çalıştığı saklamak için çok uğraştığı bir yara izi,
Herkesin bir yara izi vardır,
Kimseye dokundurtmayacak kadar güzel olan,
Baktıkça nefes alabiliyor olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi,     
Bu izlerle yaşamaya alışırsın,
Bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı, yaşamayı yeniden sevebilirsin,
Ve bir gün elbet birileri o yara izlerine dokunur,
Acın da biraz olsun hafiflemeye başlar...

Leyla&Mecnun

tarihte bugün

           İlk defa bugün 'bir grup tutunamayan' sebebi henüz bilinmeyen bir sebeple hayata tutundu.


               Şaşkın bakışlar altında ne yaptığı anlaşılamayan bir grup tutunamayan tüm istatistiklerin tersine bu sefer hayata tutunmayı başardı. Geniş yankı bulan bu olayın ardından iki toplum bilimci mağara adamının olayı araştırmaya başladığı öğrenildi.

iş arıyorum-çok acilll

                        Kırk yıl boyunca önünden hiç ayrılmayacağım bir kapı arıyorum. Uzun süredir boştayım ve çalışmıyorum. Deneyimim olmamakla birlikte Ne Maaş, Ne SSK, Ne Yemek istiyorum. Tek istediğim makbul bir kapı… Telefonum aşağıda yazılı, ilgilenen arkadaşlara şimdiden teşekkürü bir borç bilirim.

Hani bir menkıbede anlatılır ya:
                    Bir zat pek çok talebe yetiştirir. Talebeler, bir zaman sonra ufukları açılınca bakar ki; efendi hazretleri şekavet kutbunda duruyor. Yavaş yavaş ayrılırlar onun yanından, birer birer giderler. Tek bir mürid kalır vefa ile dopdolu. “Dine muhalif bir yanı var mı üstadın?” diye düşünür; kılı kırk yararcasına dini yaşayan, mişkât-ı nübüvvet altında hareketlerini götüren bu zatta dine ters hiçbir şey görmez. Herkes gitse de o kalır hocasının yanında. Birgün Hak Dost der ki, “Arkadaşların neden gitti, sen neden kaldın?” Sorusunda ısrar edince vefalı talebe cevaplar. “Efendim, onlar, hakkınızdaki müşahedeleri ve berzahî mahiyetiniz itibariyle sizi şakî gördüklerinden yanınızdan ayrılmayı uygun buldular. Bana gelince, gözüm sizde hakikate açıldı. Size vefasızlık edemezdim.” der. Şeyh efendi, “Evladım, ben o yazıyı kırk senedir öyle görüyorum, ama bana başka kapı gösterebilir misin ki ona gideyim...” der. Bu sözünden sonra o şaki yazısı silinip “said”e inkılap eder.
Rivayet budur, anlaşıldığı üzere vefa için bir kapı elzem, kapı dışarı edilmek için de.
Çok mu şey istiyorum?

unutamam seni

seyir defteri


Yıldız Tarihi: 40 Uzay günü, 0891
Mürettebat: 1,000 xtlmet model Xordis ile 002 beniadem
Galaktik Pozisyon: Samanyolu Virgo SüperCluster
Standart Kozmik Coğrafya:
SFI: 99 SN: 99
H-Endex: 6
K-Enex: 2/6 nT
X-Ray: E3.2
Ptn Flx: 1.30e-01
Elc Fix: 1.02e+03
Aurora: 4/n=3.14
Mag (Bz): -2.6
Güneş Rüzgarı Hızı: 350,0 km/s
Şüpheli Cisim Adı: Apophis

Ortalama Orbit Hızı: 26.0086 km/s
Çap Boyut: 310,09 metre

Tahmini Işık yılı: 09 Eylül 2080

                 Her şey o kadar güzel gidiyordu ki inanamıyordum. Alışkın olmayınca şaşkınlık çat kapı haliyle… Huzuru hissetmiştim ilk defa. Elime almış ve sıkıca kavramıştım. İşte karşımdaydı, daha doğrusu avucumun içinde, duruyor ve gülümsüyordu. İnanılır gibi değildi: huzuru madde formunda anın içine hapsetmiştim. Sonra…

                Güneş fırtınası, meteor sağanağı, bir takım esrarengiz olaylar ve zifiri uzay boşluğu…

                İlk defa mutluluğun acı verdiğini gördüm. Oysa hep mutlu olmak istediğimi sanıyordum. Yanılmışım. Mutlu olamazmışım. Nasıl ki bazı insanlar koşamaz, tatlı yiyemez, asitli içecekler içemez ise aynen ben de mutlu olamazmışım. (Koşunca kalbi yorulan kalbi delik bir çocuk, şeker hastası yaşlı bir teyze, mide kanaması geçirmiş bir genç gibiymişim.) Mutlu olursam yaşayamazmışım, anladım. Yaşayamadım da! Şimdiye kadar sadece seyrettim, normal olmak mutlu olduğunda bunu yaşamak bana o kadar uzak kavramlar ki bir ömür boyu bunu bilerek mutsuz yaşayacak olmak arada canımı çok fena yaksa da yavaş yavaş alışmaya başladım.

               İnsanın en büyük imtihanı nedir diyorum şu aralar kendime? Bir cevap aradığım yok aslında! İç sesimi bastırmak için bulduğum alternatif linklerden sadece birisi bu! (Altmış dakika sonra modemi açıp kapatmak zor geliyor.) Mutlu insanları görünce kıskanmıyorum, özeniyorum, hiç farkında bile değiller, bayılıyorum o hallerine. Benim gibi bir ideal uğruna yaşamak gibi garip bir saplantı içinde değiller, hatta hayatları boyunca hiç düşünmemişlerdir bile. İnsan mutsuz olduğunda mutlu olabileceğini hayal ederek kendini avutur, ya mutlu olduğunda neyle avutur? İşte benim mutsuzluğumda burada başlıyor. Mutluyken, dahası olmuyor. Daha daha bir mutluluk yok. Mutluluk benim ulaşmam gereken her şeyi bir anda elimden alıp beni ortada başıboş bırakıyor. Mutluluk, beni mutsuz ediyor. Oysa mutsuzken de mutsuzum(!)  Haliyle hep mutsuz. Ve huzursuz.

beni duyuyor musun



Her köşe başında seni görebilecekmişim gibi hissediyorum...

Her köşe başında seni görebilecekmişim gibi hissediyorum...

Her köşe başında seni görebilecekmişim gibi hissediyorum...

Her köşe başında seni görebilecekmişim gibi hissediyorum...



                Bu şarkı bana bunları hissettiriyor, dinleyin, bakalım size neyi hissettirecek?

artık bize ayet de işlemiyor

               Güzel bir insan bu tespiti yaptığında düşündüm, düşündüm, düşündüm:
               Gidebileceğim hiç bir yer bulamadım.     
               Hiçbir yer...


        O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler. (Bakara 2/171)

aptal puma sendromu

                       İlk duyduğumda, nasıl demiştim, şaşırmıştım, oldukça ilginç gelmişti.
                       Bakalım siz de nasıııl diyecek misiniz?



                                        Hayvanlar alemi olayı çözmüş darısı bizim başımıza:
    
                    Puma avının peşinden sürdürdüğü "ölüm koşusunu" her zaman avının cüssesine göre ayarlıyormuş. Yani bir ceylanı ele geçirmek için koştuğu süre ile bir tavşanın peşinden geçirdiği süre asla aynı değilmiş. Çünkü puma akıllı bir hayvan ve koşarken harcadığı enerji miktarı, avdan elde edeceği potansiyel enerji miktarını aştığı anda puma koşmaktan vazgeçiyormuş. Yenilgiyi kabul edip başka av arıyormuş. Bu nedenle ceylanın peşinden fazla, tavşanın peşinden çok daha az koşabiliyormuş.

                   İşte "aptal puma sendromu" bunun tersini yapan insanların ruh halini ifade etmek için, yani bir tavşanın peşinden yıllarca koşan , sonra da yakaladığı avı bir öğünde bitiren akılsızlar için kullanılıyormuş.
              
                  Başarının sırrıysa pumalıktan, yani harcanan emek, ulaşılan sonuç ilişkisindeki dengeyi iyi saptamaktan geçiyormuş diye de alıntılayıp bitirmek istiyorum.

fotoğraf

                            Yine bir pazar ve uzun bir aradan sonra Behzat Ç.
                            Sarsıcı bir geri dönüşle başladı sezon, tabi müziği de unutmamak lazım.



seyir defteri


Yıldız Tarihi: 32 Uzay günü, 0891
Mürettebat: 1,000 xtlmet model Xordis ile 002 beniadem
Galaktik Pozisyon: Samanyolu Virgo SüperCluster
Standart Kozmik Coğrafya:
SFI: 99 SN: 99
H-Endex: 6
K-Enex: 2/6 nT
X-Ray: E3.2
Ptn Flx: 1.30e-01
Elc Fix: 1.02e+03
Aurora: 4/n=3.14
Mag (Bz): -2.6
Güneş Rüzgarı Hızı: 350,0 km/s
Şüpheli Cisim Adı: Apophis

Ortalama Orbit Hızı: 26.0086 km/s
Çap Boyut: 310,09 metre

Tahmini Işık yılı: 09 Eylül 2080
               Tam olarak hesaplamasam da kalbime batan kıymığın üzerinden oldukça uzun bir süre geçti. Herhangi bir şey yapmadım. Ağlamadım. Sızlanmadım. Tam olarak nasılım, bilmiyorum.
               Bir hasar tespit çalışması yapmak lazım ki bu da kıymığın yerinden oynaması demek… Haliyle bir süre –daha ne kadar bu böyle devam eder bilmiyorum- bu şekilde devam edeceğim. Arada tüm sinirlerimin bedenimden çekilip uzatıldığını hissediyorum, nasıl bir acı, anlatamam. Yettiği kadar ağrı kesici şimdilik beni götürüyor. Bazen de anlamlandırmaya çalışıyorum, olmuyor.
              Ufacık bir kıymık bu kadar can yakabilir mi? Yakıyor.

şeytan şimdi oturum açtı

         

              I.bölüm; Küçük Savaş
             Üstümüze düşmeyen bomba ancak kelimelerimizi acıtır. İçimizde gezinen o acı, bilinçsiz alışkanlık hücreleri tarafından hemen yenilenir ve onarılır, birkaç dakika sonra kaybolur. Kalbin duvarlarına tutunarak yürüyen acı, yerini bir imleç-çarpı işareti buluşmasıyla parlak reklamlara bırakır. Durmaksızın değişik ses ve görüntülere maruz kalan beyin, gelişimini tamamlayamayan araz çocuklara döner…
            II. bölüm; Büyük Savaş
          “Ama biz tenhalaşmıyoruz ki” dedi genç kız gözlerini yere indirirken…
          “Biz sadece sohbet ediyoruz… Konuşuyoruz güncel mevzulardan, yazıdan ve kelimeden, gidişattan... Zaman zaman havadan ve sudan… Bazen derinlemesine, bazen öylesine… Ama saatlerce”
         “Tenhalaşmıyoruz” dedi genç kız ısrarla… Oysa neydi tenhalaşmak: kötü karakteri şeytan olan üç kişilik bir film seti ya da iki kişinin şeytana yol haritası çizdiği bir yarışın en önde seyreden otomobili. Bir yalnızın iki olabilmek adına nefsinde verdiği "kalbim temiz" brifingleri. Kimine göre bir kapıyı kapatmak kadar basit bir eylem... Kimine göre tüm kapalı kapıların üstüne kilitlendiği yarı karanlık bir sofa...

           Bazen bir kadın ve bir erkeğin diğer tüm beşerin soluk alıp vermesi kadar çok bahaneyi “doğru düşünce ve prensip”duvarlarına vurması, çarpması, kırması ama yok edememesi…
           Bazen de “biz iki olgun insanız, biliriz kendimizi” diyerek çiftlerin dağların zirvesinde, ya da ormanın gölgesinde yahut ırmağın akışında, tenha adına en tenha neresi varsa orada bile tenhalaşamaması… Yani yok edememesi o kesin hadis-i şerifi… Sorumluluğunu buharlaştıramaması… -O sorumluluk ki kadın ve erkeği saçından ya da eteğinden kavrayıp kalabalıkların içine çekmeye muktedirdir-
         “Ama biz tenhalaşmıyoruz” dedi kız üstüne basa basa. Oysa ona göre sadece bir odada yalnız bırakılmışlık haliydi tenhalaşmak. Bir bay-bir bayan; masa, koltuk ve sehpa, duvar, halı ve pencere vs… Oysa yaşanan neydi; bir bay-bir bayan; ekran, kablo ve teller, kodlar, 01’ler, adresler vs.
            Bu açıdan bakmayı sevmedi genç kız “seslerimizi duymuyoruz mesela” dedi…Oysa ses, havanın ses tellerini titretmesi ve dilin beyinden aldığı emirle o çıkan tınılara hükmetmesi demekti: Peki ya dilim elime inip, parmaklarıma yürürse... Mesela tuşların her biri ses teli hükmüne geçip, parmaklar dil gibi ona hükmediyorsa… Öyle ya dile hükmeden akıl, parmağı başıboş bırakmaz değil mi?
            Ama bakışlar yok dedi kız... Gözler, anlamın ruhtan süzülerek ışıldadığı tek yerdir dedi... "kaş ve göz yok!"dedi…Oysa bakış; bir anlık iletinin yanıp sönen sarı lambasından sadece birkaç “an” daha fazla yaklaştırır günaha… Camların önünde sevdiğinin bir bakışını yakalamak isteyen insanın duyduğu iştiyakın belki yüzde kaçını, muhabbet ve ünsiyet kurduğu bir kişinin “oturum açıldı” panosunu görünce de hissedebilir insan dediğin… Söz bakıştan daha tehlikelidir bazen... Âşık olduğu kişinin gözlerine yanıp yakılan bir insan iş muhabbete gelince dumura uğrar bazen. Yine ve daha fazla sözleri kalbi güneş gibi saran bir insanın gözlerini görmez olur âşık… Yani söz o bedenin gözü, saçı, eli, ayağı oluverir.
            Ama harama giden bir ayak, harama uzanan bir el yok ki dedi kız; oysa bazen tüm küçük adımları koca bir adıma sığdırıp tek adımda bulaşırız günaha… e elin tek bir hareketi ve bazen masum bir “tık” sesi; bazen o kadar da masum ve yalın olmayabilir… İlla günah sıcak ve akıcı mıdır? Seni alıkoyan her günah ister millerce uzağında olsun, ister ışık hızı yakınında olsun senin ceza sebebindir…
            Bir başka mütedeyyin bey “ben eşimi aldatmam ki” dedi özelindeki 12. bayanla konuşurken: “Biz nitelikli sohbet ediyoruz”. Sözüm ona beyin fırtınaları estirmektedirler… İçeride yan odada çocuklarına laf anlatmaya çalışan hanımsa kendisine ne zaman sıra gelecek diye bekler durur… Beklesin bey irşad etmektedir, cihad yazıları yazmaktadır…
            Normal yaşantısında tek bir beyle bile kişisel muhabbete girmeyen dindar bayanların adres defterinde onlarca bey ve bilgisayar başında geçen onlarca saat… “kendin”leştirirsin yazıyı ve imgeleri. Komiksindir. Cazipsindir. Denksindir. Ama çoğu kez Allah’a yalan söylersin. Ben sadece din adına yazıyorum, öğrenip-öğretiyorum dersin. "Kardeş" dersin ama bunun şimdilik olduğunu bilirsin…
           Velhasıl; insan gittiği her yeri kendileştirir…Sanalı da, hayali de…İçindeki isyankâr yanına bir rumuz takar, isyan eder sinirlendiği konu başlıklarına… İçindeki saldırgan yanına bir isim takar sevmediği şahıslara saldırır… Kalbine hapsettiği âşık yanına bir isim takar ve site site maşukunu arar… Bazen gününde değildir mütevazı takılır… ama asla ve asla kendi ismini kullanmaz. Kendi ismi mütevazı olamayacak kadar dik, saldırgan olamayacak kadar asildir…
           Aman canım sanal ortamdayız dedi kız son koz olarak… Unutmayalım ki; tüm yaratılmışların ve tüm buudların, bildiğimiz-bilmediğimiz tüm âlemlerin ve dahi sanal âlemin ilahı yine Allah (CC) tır. Ve şeytan kendini götürdüğün her yerde ya eline ya parmağına musallat olmaya devam edecektir…
Ve son söz kendimedir.

           Umarım Ayşegül Genç sen eriyip tükenmezden evvel sahip olduğun tüm plastikler eriyip kaybolur ve sen bulduğun tek kömür parçasıyla ağaç kabuklarına yazı yazmaya mahkum edilirsin.

Ayşegül Genç

cızlak

Malzemeler

4 su bardağı Un
1 su bardağı Süt
2 çay kaşığı Kuru maya
1 çorba kaşığı Riviera zeytinyağı
2 su bardağı Su
5 çorba kaşığı Katı yağ
1 adet Yumurta
Tuz


Tarif:
  
Hazırsak başlıyoruz;
Unu ve tuzu bir kapta eledik mi?
Mayayı biraz ılık su ile eriyinceye kadar karıştırdık.
Unun içine yumurtayı, mayayı, sütü ve suyu kattık.
Çırpma teli yardımı ile karıştırarak akıcı kıvamlı bir bulamaç elde ettik.
Üzerini bir bez ya da streç film ile örterek yaklaşık 1 saat kabarmaya bıraktık. Zeytinyağı, tavada kızdı bu arada.
Hazırladığınız sulu hamurdan kepçe ile bir kaşık alıp tavaya döktük  Kepçenin tersi ile hamuru tavaya iyice yaydık.
Altı kızarınca diğer yanını çevirerek altın sarısı renk alıncaya kadar bu işlemi tekrarlayarak bütün cızlakları pişirdik.
Pişen cızlakları, üzerine katı yağ sürüp, sıcak servis yapıp, afiyetle yedik.

çocukluğu olmayanın...



                   Çocukluğum olmadı benim. Çocukluğu olmayanın gençliği de olmaz. Bir şey söyleyeyim mi ben size? İhtiyarlığı da olmuyor böylesinin. Hani güzel bir ihtiyarlık vardır, insan çocukluğunda yaptıklarını, gençliğinde yaptıklarını hatırlar, anlatır da gözlerinin içi parlar, ben kendimde değil, başkalarında gördüm onu. Çocukluğu, gençliği olmamış kişinin yaşlılığında da bir tatsızlık var, yalnız ölümü düşünüyor, ölümden korkuyor, işte o kadar!
Nurullah Ataç

gelecekte bugün

uyku makinesi



                   Cihaz tek kişilik ve çift kişilik olmak üzere büyük bir kapsül şeklinde dizayn edilmiştir. Cihazı kullanacak kişi çeşitli testleri geçtikten sonra programa alınır. Kişinin isteğine göre uyku süresi ayarlanır: zaman stoplu ya da zaman ilerlemeli şeklinde gerçekleştirilir. Örneğin 20 yıl uyumak isteyen kişi uyuduktan bir saniye sonra uyanabildiği gibi 20 yıl sonra da aynı yaşta uyanabilmektedir. Bütün kontrolleri tamamlanan cihaz ilk kez bugün halkın kullanımına sunulmuştur.

nasıııııllll*

Nasııııılllllll
Şimdi soracaksınız: nedir bu başlık, nerden çıktı, amacın ne?
İsmail Abi'nin esin kaynağım olduğu bu kısımda;
İlk duyduğunuzda inanmakta zorlanacağınız, içinizden nasııl diyeceğiniz, daha önce hiç duymadığınız bilgileri aktaracağım -çok mu paylaşımsal durdu.
Sizinle birlikte ben de yeni şeyler öğrenip beraber ağlayacağız.

bir düşün düşü




                          Sakın buradan bir yere ayrılma dedi annesi- tam elli yıl önce. Caminin avlusu şimdiki gibi sessizdi. Başını hafifçe öne eğen bebek fısıldarcasına, tamam anne! dedi kendisi de dahil kimsenin duymayacağı bir sesle. Nihayetinde ne kimse duydu ne de kimse gördü.

                          Ufacık bir bebekti buraya geldiğinde. Oysa şimdi… Kocaman bir adam olmuştu. Tam da burada, hiç sıkılmadan, yıllarca annesini bekledi –söz vermişti. Bir gün geri döneceğine o kadar inanıyordu ki! Umudunu hiç yitirmedi. Bir yere ayrılma demişti annesi, gelecekti. Doğrusu bu elli yılda ne kimse geldi ne de o bir yere gitti.

                          Tam elli yıl sonra annesini karşısında gördüğünde şaşkınlıktan bir süre öylece donup kaldı –gözlerine inanamadı. Elleriyle gözlerini ovuşturdu, derin derin nefes çekti içine, soğuk hava genzini yaksa da gözyaşlarının sebebi bu değildi. Anne, ne oldu böyle sana, dedi içinden. Onun yaşlanabileceğini hiç düşünmemişti. Hüznü işte oradaydı, annesi, neden hala duruyordu o zaman –yanına gidip onu kucaklamamak için zor tuttu kendini. Ama bir şey vardı. Onu durduran, canını sıkan, dahası ters giden bir şeyler sanki…

                         İliklerine kadar buza kesmişti bedeni. Nasıl dedi, bana benzeyen bir ikizim daha mı vardı? Annesinin hemen ardında tıpkı ona benzeyen bir adam… Birbirinin kopyası iki kardeş –ama şu kesindi: hayat onun üzerinde daha az oyun oynamıştı. Sesle birlikte gözü az önce gelen kalabalığa takıldı. Musalla taşının üstüne bırakılan tabut ve de resim… Şok üstüne şok!  Babası… Onu hiçbir zaman istememiş ve bu yüzden terk ettiği babası orada kıpırdamadan yatıyordu. Kafası karışmıştı. Demek ki babası geri dönmüştü. İyi ama o zaman annesi neden geri dönmemişti? İç sesi, içini karıştırmaya yetti. Anne demek istedi o zaman bunu bana neden yaptın? Neden tek başıma büyümeme izin verdin? Boğazı düğümlendi. Annesi tam onun karşısına gelmişti ki… Hıçkırdıkça hıçkırdı -gözleri yaşla dolmuştu.

                       Kadın, önüne çıkan saçı sakalı birbirine karışmış hırpani adama –sanki bir şey anlatmak ister gibiydi ama hiçbir şey söylemedi- tiksinerek baktıktan sonra yolunu değiştirdi. Ağladığını gördüğü dilenciye bir an acısa da –kim bilir ne sıkıntısı vardı- benim derdim bana yeter, dedi içinden.                 

                       Saçından neredeyse düşmekte olan şalı, düzelttikten sonra hemen arkasından gelen oğlunu bekledi ve onun koluna girdi. Çok bitkin hissediyordu kendini. Oğlu da olmasa ayakta duracak hali yoktu. Biliyor musun Düş, dedi oğluna, bundan tam elli yıl önce seni burada bırakıp gitmeyi düşündüm, baban bizi terk ettikten hemen sonra. Ama yapamadım. Ondan elli yıl sonra –yani şimdi- babanı burada bırakıyorum. Kocasının ölümünden ziyade –geri dönse de kocası onu hiç hiçbir zaman affetmedi- bu anıyı hatırlamak gözyaşlarının hoyratça artmasına neden oldu.

                      Hayali bile korkunçtu Düş, dedi kadın; düşünsene bir, şayet seni burada bıraksaydım kim bilir şu an ne halde olacaktın?



günün ayeti

"Onlar Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.
(Bakara 2/9)

yurttan insan manzaraları

                İzmir'de cep telefonuna para yüklemek için marketten aldığı kartı kazıyan Seval Ulusoy, şifre bölümünde ’Nah çıktı’ yazısını görünce büyük şok yaşadı. Olaya tepki gösterip bu kadar pervasız davranın kişilerin yakalanmasını isteyen Ulusoy’un şikayati üzerine, market sahibi Mustafa Kaşar ile kontörleri seyyar olarak satan Yüksel Erdem gözaltına alındı.


                  Bazı görüntüler kendilerini o kadar net anlatır ki üzerine laf söylemek, açıklamaya çalışmak sadece anlatılanı gölgelemek dışında başka bir şeye yaramaz. Burada ise olay çok farklı… Bu görüntüyü görünce kafama bu zihin yapısının nasıl bir yansıması olabileceği takılıp kaldı
                  Bir insan neden dolandırıcı olur? Hayır, bunu sormayacağım.
                  Bir insan neden kendi işine çomak sokar? Hayır, bunu da sormayacağım.
                  Bir insan neden bunu yazar? Hayır, bunu da sormayacağım.
                  Bir insan neden bu kadar zihni zorlayan bir espri yapar? Hayır, bunu da sormayacağım.
                  Sormak istediğim, bir insan kendisini niye ziyan eder? Kendine acımıyorsun, o beyne de yazık değil mi? Yani her şey beyin bedava diye mi? Taşıyorsun bak, niye hamallık yapıyorsun? Yakıştı mı sana oldu mu şimdi?


my woman

Her insan bir gün kaybeder.
Kimi her şeyini kaybeder, kimi bir parçasını...
Kiminin herşeyi dediği ufak bir parçadır,
Kiminin de bir parça dediği herşeyidir.

stalker

               
                        Şayet henüz izlemediyseniz hiç vakit kaybetmeden hemen izlemelisiniz!


                Şimdiye kadar izlediğim imgesi en bol- boleronun bol’u değil- arka planı en sağlam –ertuğrul’un sağlamı değil- en etkileyici –ne kuzey ne güney- film. Yani kült bir film kategorisine girmek böyle bir şey olsa gerek.

               Hikâye bir iz sürücünün bir yazarla bir bilim adamını bölge denilen bir yere götürmesi üzerinden yola çıkarak olmadık duraklara sürüklüyor. Rivayet odur ki bir meteor ‘zone’ denilen bölgeye düşmüş ve o zamandan sonra o bölgede garip olaylar başlamıştır. Her ne kadar durum bu olsa da yapılan araştırmalarda meteorun izine falan rastlanmamıştır. Halkın arasında bölgenin gizemi tüm dileklerin kabul olduğu mitine dönüşünce devlet bölgeyi telle çevirerek koruma altına almaya çalışır. Bu bahsettiğimiz filmin görünen daha doğrusu izleyen için sıkıcı kısmı, eğlenceli kısmıysa her bir sahnenin arkasındaki güçlü imgesel anlatım.

                Öncelikle şunu söylemeliyim ki filmdeki imgelerin fark edilebilmesi için birkaç defa izlenmesinin şart olacağını buradan belirteyim.

                Stalker kimdir, neyi temsil eder, zone’un anlamı nedir?

                Kelime anlamı iz sürücü olması sebebiyle de ilerleyen sahnelerdeki göndermelerle de Stalker’in kuvvetle muhtemel bir İsa olduğunu düşünüyorum. Acaba böyle mi? Yazar kimdir o halde? Yehuda! Odada kafasın taktığı ve İsa’nın çarmıhtayken kafasındaki tele benzer bir şey takması benzetilebilir mi? Ve bilim adamının elindeki bombaya engel olacağı zaman onu tutup engellemesi bir ihanet emaresi taşır mı? Bilim adamı mı dedik… Şeytan! Yaptığı bomba değildir sadece, o odayı patlatıp bölgeye olan inancı da kırmak ister. İnanmıyordur hiçbir şeye. Umudu yoktur. Odadan sonraki yaşantısı hapistir ki o da cehenneme bir imgedir.


             
                Film boyunca saf bir inançsızlık ve mutsuzluk görülür ve stalker dışında mutlu da yoktur üstelik o tam bir tutunamayanken… Kırmaya çalışır bunu, dener, başaramaz. Siyah beyaz, pesimist bir bar sahnesiyle başlayan film, aynı umutsuzlukla biter –stalker’in kızının olduğu sahneyi atlıyorum oraya geleceğim. Oysa tek renkli alan bölge’de geçer ki onunda arada karamsarlıkla siyah-beyaza büründüğü sahneler olur. Yine de film boyunca tehlike çanları çalan sahneler aynı zamanda filmin nefes aldığı ve izleyiciyi görsel olarak rahatlattığı anlar olarak unutmamak gerekir.

              Şehrin gerçekliğinin üstüne bindiği entelektüalizm acı içinde kıvranır ki stalker’in onlara sunduğu mucizeye inançları aslında yolculukla hiç de ilintili değildir. Bir an olsun yazar ve profesörün kuşkuculuğu rahat bırakmaz. Bununla birlikte şehrin rahatlığını burada kullanabileceklerini sanırlar. Yanıldıklarını görürler. Çünkü stalker’i dinlemediklerinde başları kolaylıkla belaya girebilir ki yazar bunu dener ve cevabını aldıktan sonra stalker’e istemeyerek de olsa itaat etmek zorunda kalır. Bölge imgesel olarak, benim kurallarımla oynayacaksınız der şayet istediğinize, bende olana talipseniz yok kendi kafama göre hareket ederim derseniz sonucuna katlanmak durumunda kalırsınız ki bu da ölümdür.

               Stalker, berbat hayatını bölgeye, buraya getirdiği insanların inancına adamıştır. Tüm hayal kırıklığını sadece bununla onarır. Oysa yazar ve profesör ondan bunu almak için elinden geleni yapar ve başarırlar da. Öğretmeninin kendini asmasını anlamlandıramayan stalker’e, yazar olayın farklı bir boyutunu gösterir. Öğretmen dileği gerçek olduğu için kendini asmamıştır, o dileği gerçekleşmediği için asmıştır. Kendi istekleri uğruna kardeşi öldüğü için asmıştır.

               Stalker, eve döner ama çok sinirlidir. Hayal kırıklığına uğradığı için mi yoksa kendi inancı yara aldığı için mi tartışılır. İzleyicinin başlangıçtaki inancı, stalker ile sarsılsa da yönetmen son sahneye stalker’in engelli kızını uzun uzadıya görüntüye sokar. Masada üç bardak –stalker, yazar, profesör- durur. Kız düşünce gücüyle bardakları sırayla hareket ettir ama sadece biri düşer. Tahmin etmek zor olmasa gerek!


                Bu yazdıklarım gördüklerimin bir kısmı: ya göremediklerim? Tabi bunun yanında küçük kareleri de es geçtim. Tarkovsky, dikkatli bir izleyici için messi, sıradan bir izleyici içinse maldonado…