mutlu aşk yoktur


                  -Ben pinokyo olmak istiyorum!

                 Gözlerini ellerinin tersiyle sildi –hıçkırdıkça hıçkırıkları arttı. Bedeni yağmurdan sonra kayan toprak yığınları gibi bir müddet istemsizce sarsıldı. (Günlerce bu şekilde ağladı ve bağırdı ta ki onu karşısında görene kadar.)

                 -Ne oldu ufaklık? Neden bu kadar üzgünsün?

                 Sonunda duymuştu sesini. Gözlerini kör eden ışık selinin ortasında şiş gözleriyle onu aradı gözleri. Göremedi. İlk defa göremediğini fark etti. Nereden bilebilirdi ki zaten,  insanın büyük acıların varlığında daha küçükleri hissedemediğini ve büyük acıların yokluğundaysa küçüklerin bile büyük acılar verebildiğini.

                 -Geldin mi mavi peri? Duyabiliyor musun beni? Ben gerçek çocuk olmak istemiyorum artık!

                 -Ama ufaklık sen demiştin ki bana…

                 -Ne demiştim? Söyle ne demiştim? Hem kimin umurunda, boş versene…

                 -Ben çocuk olmak istiyorum, mavi peri, dedin. Gerçek bir kalbim olsun istiyorum. Direttin.  Dinlemedin! Oysa uyarmıştım seni ufaklık.

                 Zor da olsa hıçkırıklarını tutmayı başardı. Ne söylemesi gerektiğini düşündü. Bir şey bulamadı. Aşk böyle bir şey miydi? Bulduğunu sanırken, kaybettiklerinin farkında olmamak…

                 -Evet, hatırlıyorum. Ama sen de bana, gerçek bir kalbim olduğunda âşık olabileceğimi… Seni sevebileceğimi söylemedin. Ben pinokyo olmak istiyorum tekrar mavi peri! Bir kalbim olsun istemiyorum. Ben sadece pinokyo olmak istiyorum!