stalker

               
                        Şayet henüz izlemediyseniz hiç vakit kaybetmeden hemen izlemelisiniz!


                Şimdiye kadar izlediğim imgesi en bol- boleronun bol’u değil- arka planı en sağlam –ertuğrul’un sağlamı değil- en etkileyici –ne kuzey ne güney- film. Yani kült bir film kategorisine girmek böyle bir şey olsa gerek.

               Hikâye bir iz sürücünün bir yazarla bir bilim adamını bölge denilen bir yere götürmesi üzerinden yola çıkarak olmadık duraklara sürüklüyor. Rivayet odur ki bir meteor ‘zone’ denilen bölgeye düşmüş ve o zamandan sonra o bölgede garip olaylar başlamıştır. Her ne kadar durum bu olsa da yapılan araştırmalarda meteorun izine falan rastlanmamıştır. Halkın arasında bölgenin gizemi tüm dileklerin kabul olduğu mitine dönüşünce devlet bölgeyi telle çevirerek koruma altına almaya çalışır. Bu bahsettiğimiz filmin görünen daha doğrusu izleyen için sıkıcı kısmı, eğlenceli kısmıysa her bir sahnenin arkasındaki güçlü imgesel anlatım.

                Öncelikle şunu söylemeliyim ki filmdeki imgelerin fark edilebilmesi için birkaç defa izlenmesinin şart olacağını buradan belirteyim.

                Stalker kimdir, neyi temsil eder, zone’un anlamı nedir?

                Kelime anlamı iz sürücü olması sebebiyle de ilerleyen sahnelerdeki göndermelerle de Stalker’in kuvvetle muhtemel bir İsa olduğunu düşünüyorum. Acaba böyle mi? Yazar kimdir o halde? Yehuda! Odada kafasın taktığı ve İsa’nın çarmıhtayken kafasındaki tele benzer bir şey takması benzetilebilir mi? Ve bilim adamının elindeki bombaya engel olacağı zaman onu tutup engellemesi bir ihanet emaresi taşır mı? Bilim adamı mı dedik… Şeytan! Yaptığı bomba değildir sadece, o odayı patlatıp bölgeye olan inancı da kırmak ister. İnanmıyordur hiçbir şeye. Umudu yoktur. Odadan sonraki yaşantısı hapistir ki o da cehenneme bir imgedir.


             
                Film boyunca saf bir inançsızlık ve mutsuzluk görülür ve stalker dışında mutlu da yoktur üstelik o tam bir tutunamayanken… Kırmaya çalışır bunu, dener, başaramaz. Siyah beyaz, pesimist bir bar sahnesiyle başlayan film, aynı umutsuzlukla biter –stalker’in kızının olduğu sahneyi atlıyorum oraya geleceğim. Oysa tek renkli alan bölge’de geçer ki onunda arada karamsarlıkla siyah-beyaza büründüğü sahneler olur. Yine de film boyunca tehlike çanları çalan sahneler aynı zamanda filmin nefes aldığı ve izleyiciyi görsel olarak rahatlattığı anlar olarak unutmamak gerekir.

              Şehrin gerçekliğinin üstüne bindiği entelektüalizm acı içinde kıvranır ki stalker’in onlara sunduğu mucizeye inançları aslında yolculukla hiç de ilintili değildir. Bir an olsun yazar ve profesörün kuşkuculuğu rahat bırakmaz. Bununla birlikte şehrin rahatlığını burada kullanabileceklerini sanırlar. Yanıldıklarını görürler. Çünkü stalker’i dinlemediklerinde başları kolaylıkla belaya girebilir ki yazar bunu dener ve cevabını aldıktan sonra stalker’e istemeyerek de olsa itaat etmek zorunda kalır. Bölge imgesel olarak, benim kurallarımla oynayacaksınız der şayet istediğinize, bende olana talipseniz yok kendi kafama göre hareket ederim derseniz sonucuna katlanmak durumunda kalırsınız ki bu da ölümdür.

               Stalker, berbat hayatını bölgeye, buraya getirdiği insanların inancına adamıştır. Tüm hayal kırıklığını sadece bununla onarır. Oysa yazar ve profesör ondan bunu almak için elinden geleni yapar ve başarırlar da. Öğretmeninin kendini asmasını anlamlandıramayan stalker’e, yazar olayın farklı bir boyutunu gösterir. Öğretmen dileği gerçek olduğu için kendini asmamıştır, o dileği gerçekleşmediği için asmıştır. Kendi istekleri uğruna kardeşi öldüğü için asmıştır.

               Stalker, eve döner ama çok sinirlidir. Hayal kırıklığına uğradığı için mi yoksa kendi inancı yara aldığı için mi tartışılır. İzleyicinin başlangıçtaki inancı, stalker ile sarsılsa da yönetmen son sahneye stalker’in engelli kızını uzun uzadıya görüntüye sokar. Masada üç bardak –stalker, yazar, profesör- durur. Kız düşünce gücüyle bardakları sırayla hareket ettir ama sadece biri düşer. Tahmin etmek zor olmasa gerek!


                Bu yazdıklarım gördüklerimin bir kısmı: ya göremediklerim? Tabi bunun yanında küçük kareleri de es geçtim. Tarkovsky, dikkatli bir izleyici için messi, sıradan bir izleyici içinse maldonado…