korkunun anatomisi-jonathan santlofer



                        Bizdeki kitap kapağını beğenmediğim için yabancı kitap kapağını tercih ettim.


                     Bazen bir şey anlatırken çok zorlanıyorum bazen de kelimeler kendiliğinden yerlerini alıyormuş gibi sayfalar sayfaları takip edebiliyor. Tabi şu da var; kalem işin içerisine girdiğinde klavye yanında sönük kalıyor. Neden bilmiyorum, daha da hızlı yazmama rağmen bir türlü şu klavye işine ısınamadım. Bir yanıyla doğal gelmiyor sanırım, eskinin albenisi daha fazla ya da ruhu yetiyor. Bilmiyorum.

                    Kitaba gelirsek, doğrusunu söylemek gerekirse kaç günde okuduğumu ben de hatırlamıyorum. Belki on gün belki de yirmi… Öğrencilik bittiğinden beridir doğru dürüst kitap okuyamıyorum. Kafamı odaklayamıyorum. Yoğun iş temposu beni tamamen kitaptan ve yazıdan uzaklaştırdı. Ortaya ne çıktı: birincisi, artık mutsuz değilim, çünkü vaktim yok düşünmeye ve eskisi gibi depresif takılamıyorum; ikincisiyse bütün duygularımdan arındırılmış bir robot gibiyim –sabah kalk, işe git, çalış, trafiğe takıl, eve gel, tv izle, yat, sabah kalk. Şimdi bunu düşünüyorum. Hangisi daha iyi: yaşamın farkında olup yaşayamamak mı, yaşamın farkında olmadan yaşayabilmek mi?

                    Kitaba gelecektik değil mi? Doğru! Korkunun anatomisi, tarzı itibariyle bir çeşit polisiye-gerilim… Gerilim kitaplarını çok tercih etmesem de bu kitaptaki tek fark işin içine resimlerin girmesi ki sıradanlığı ve sıkıcığı bir nebze de olsa azaltmış. Neden sevmiyorum gerilimi? Sonunu bildiğim şeyler genellikle heyecan vermiyor ki bu kitapta da olduğu gibi şunu biliyorsunuz: son mutlu bitecek oysa ben bir okuyucu olarak her gerilim kitabının mutlu bitmesini istemiyorum çünkü gerçek hayatta işler hep böyle absürt bir mutlulukla son bulmuyor. Birileri ölüyor, birileri sakat kalıyor, birileri sürünüyor, işten atılıyor birileri, başaramıyor falan filan… Yani demek istediğim şaşırmak istiyorum, afallamak, kalakalmak… Çok mu şey istiyorum.

                    Şu konuda yazara hakkını vermek lazım: Bir polisiye-gerilimde olması gereken her şeyi yapıyor ama bu beni yine de ikna edemiyor –ne yazık ki. Mistik öğeler, melez bir kahraman, yerel dil diyalogları, aşk, geçmişle hesaplaşma, suçluluk hissi, idol bir kahraman karakter, yalıtılmış bir yaşam, başarılı bir anatomi anlatımı, kıskançlık, meslektaşlar arası rekabet ve başta anlatılan tüfeğin sonda patlaması…

                   Konuya gelirsek, bu kısmı atlıyorum, zaten netten ufak bir araştırma yaparsanız birçok anlatıyla karşılaşırsınız. Şimdi ben bir kitabı tanıtmış mı oldum? Sanırım öyle oldu. Aslında olmadı bu ama artık idare edeceksiniz, ne yapalım bu günde böyle olsun.