bu gün öldüm



Bedeniniz yorgun olduğunda zihniniz hükmen devre dışı kalıyormuş. Öyle bir beden yorgunluğu ki bu dinlenmekle geçmiyor, nasıl geçeceğini ise hiç bilmiyorum. Şu an oturup acımı kutsamam gerekirken, his yoksunu bir deney hayvanı gibi boğuk sesler çıkarıyorum içimden. Duyulmasın istiyorum –duyulmasın ki bu kadar zayıf olduğum anlaşılmasın.

Bu öyle bir acı ki hayatla olan tüm bağlarınızı bir anda kopartabiliyor. Evet tahmin ettiğiniz üzere pamuk ipliği ile hayata bağlı bir iplikçinin sözleri bu:

              - ömrüm boyunca ben hayal ettim, başkaları gerçekleştirdi.

Beni anlamanızı beklediğim falan yok. Anlayamazsınız da zaten. Beni şu an elini ilk defa sobaya değen bir çocuk anlar sadece.

Nefes alamayan insanları çok gördüm. Hastane koridorlarını ve yoğun bakım duvarlarını da… Oksijen desteğinin yetmediği hastaların hırıltılı akciğer seslerini dinledim bolca. Onlar acının ne olduğunu biliyorlardı, yaşamın ne kadar tatlı ve bir o kadar anlamsız olduğunu da. Şu an beynimin köşeye sıkıştırdığı akciğerimin ölü boşluğundaki son havayı teneffüs ediyorum. Nefes alamıyor der doktor literatürde. İnsan zorlu ekspirasyon sonunda -her zaman- akciğerlerinde azıcık da olsa bir boşluk bırakır, alveollerin birbirine yapışmaması için, benim o kadar çok boşluğum var ki artık kaldırmıyor bedenim yeni boşlukları ve olan boşlukları teker teker dolduruyor. Nefes alamıyorum demiştim ya: Yalan değildi, ölüyorum doktor! Nefessizlikten değil, acıdan..