grey room


                                      uzun bir yola çıkmış bir gezginin kafasını dayadığı otobüs camına dokunan yağmur tanelerinin ve yola kesik atan beyaz çizgilerin eşliğinde walkmaninden geceye yayılan bir ezgi diyeyim ben,
                                      siz dinleyin başka bir şey deyin.








  otobüs sizi olduğunuz şehirden koparmış yollara vurmuştur,
  arkanızda insanlar, avuçlarınızda onlardan kalma anılar,
  çaresizlik belki,
  belki büyük mutluluklar,
  yağmur damlalarının camdan kayıp gitmesi gibi
  gözlerinizde yaşlar,
  hemen yanı başınızda merak ve bakışlar,
  suskun ama bir o kadar öldürücü,
  acının bir telve gibi içinizde çöreklenmesi,
  birbiri içinde kesişen yaşamlar,
  walkmanin gitgide yükselen sesi,
  camdan hırsını alamayan yağmur ve damlalar,
  hüzün belki,
  belki boynu bükük bir aşk,
  dostluk,
  ve karmaşa,
  hepsi bir arada,
  belki umut hepsinden önemlisi,
  hayaller,
  gökyüzü pembe ve kirlenmemiş bir dünya
  her şey çok değerli,
  henüz kurulmamış masumiyetin müzesi
  her şey çok canlı
  her şey gerçek
  ve
  yalanlar bile tutarlı
  kirlenmemiş hayatlar,
  kirlenmemiş dünya,
  belki de bu yüzden özlenilmesi,
  belki de bu yüzden sevimli,
  ulaşılamayacaksa unutulmalı,
  belki de bu yüzden walkmanin artan sesi,
  numaralara gerek olmayan bir dünya,
  aramalara kapalı,
  geçmiş şimdi mazide bir anı,
  otobüs olduğunuz şehirden sadece koparmamıştır sadece sizi
  anlamaya başladığınızda,
  walkmanin gitgide artan sesi.....

  nokta özürlü birisi için,
  bir yerde bitmesi gerekti
             ve
                   şarkı zamanı: damien rice söylüyor, grey room